Yaklaşık iki aydır Paris'teyim. Hani Anadolu'nun kıyı bucak köylerinde yaşayan güzel insanlarımızın "benim köyüm Paris'ten daha güzel" dedikleri Paris. Paris'in ünü malum dillere destan. Düşünün falanca yerdeki filanca köylü Mehmet amca, köyünün güzelliğini betimlemek için Paris'i seçiyor. Başka bir şehir seçmek yerine, hatta kendi ülkesinden bile seçmeyip, mesela İstanbul, Paris'i seçmek..! Aslında Paris'i gördüğü için değil, daha çok ününü duyduğu için; bu seçim. (Dünyanın en çok turist çeken ülkeler sıralamasında Fransa'nın bir numarada yer alması #yılda83milyonturist# #15,6milyonturistinParis'egelmesi# ,neden Mehmet amcanın Paris'in ününü duyduğuna en iyi kanıt olsa gerek. Şimdi 83 milyon insanın ortalama kişi başı bin Euro harcadığını (uçak,konaklama,alış-veriş vs.) hesaplayın! ) Neyse Paris'in dillere destan ünü, Türkiye'nin turizmde sınıfta kalışı bir tarafta dursun, biz yolumuza devam edelim. Edelim etmesine de ne ile edelim? Tabi ki metro ile. Geçen sene ilk kez geldiğimde bu kadim şehre, afallamak bir yana serseme dönmüştüm. Metro ağı,resmen örümcek ağı gibi sarmış bu şehri. Sarmıştı sarmasına ama gel gelelim akıllı telefonum yoktu o zamanlar. Yıl 2016. Nasıl ya? 2016 yılına kadar!? Evet 2017 yılında akıllı oldum ben. :) Neyse nerde kalmıştık. Hah sersemlik halimde... Elimde,6 Euro'ya gazete bâyisinden aldığım, kazıklanmıştım itiraf edeyim/metroların içinde bedavaya alabiliyorsunuz,sadece metro ağını gösteriyor,benim haritamın üzerinde önemli yerlerin üç boyutlu resimleri vardı mesela/, şehir haritamla geziyordum (açıldığında iki büyük boy sehpa boyutunda oluyordu). Bir önceki günden gideceğim yeri belirliyor, hangi metro ile gidip, hangisinde aktarma yapabileceğimi felan kestirmeye çalışıyordum. Akıllı telefon işte bu noktada devreye giriyor. Ücretsiz WiFi olan herhangi bir noktadan, çok rahat işimi halledebilecekken, girdiğim bu eziyet sonucunda, akıllı telefonun beni götüremeyeceği yerlere gitmiş oldum. Aslında geçen sene Paris sokaklarında gezerken kayboluyordum. Evet, tam manasıyla kayboluyordum. İtiraf etmeliyim ki bir önceki günden hazırladığım varış noktasına ulaşayım derken, daha başka bir yerdeki bambaşka bir sanat eserini,turistik mekanları, müthiş binaları, müzeleri karşımda bulup; "aaa bu da varmış" dedikten sonra 'acaba girişler ücretsiz midir?' diye kendi kendime sorar olduğum anların sayısı hayli fazla. Tam da bu noktada geçen seneden bir hadiseyi aktarmam gerekiyor. Yarım yamalak teçhizatım, yabancı dilim(teçhizatımdan daha da yarım^.^) ve akılsız telefonumla yine Paris sokaklarında geziyordum. On gün içerisinde, günlük en az yürüdüğüm mesafe iki kilometre oluyordu. Yine böyle bir günde, güzel ve dar bi' sokaktan geçerken, benim gibi turist olduklarını düşündüğüm bir çift, sokaktan geçen muhtemelen Parisli bir beye, ellerindeki haritayı göstererek gitmek istedikleri yeri soruyorlardı. Adamcağız biraz açıklar gibi olduktan sonra, "burası Paris, Paris'i keşfetmenin en iyi yolu kaybolmaktır" dedi. En azından manası buydu. Yabancı dilimin iyi olmadığını daha önceden söylemiştim. Buraya tercümesini "afili" yazdığıma bakmayın. Evet afilli değil, doğru yazılışı 'afili'dir. Yine duramadım! Neyse işte bu söz o kadar hoşuma gitmişti ki, akıllı telefonum olmayışına tekrardan sevinebilmiştim. Telefonun akıllısı, kaybolamamak demekti. Ve geçen sene Paris'i gezerken, ben hep kayboldum; kayboldukça büyülendim, büyülendikçe gezdim, gezdikçe büyülendim. Çoğu zaman da hayıflandım. İnsan karşılaştırma yapmadan duramıyor böyle yerlerde. Caaaağnım ülkemin, o kadar güzelliğine rağmen; hak ettiği seviyeye... Neyse birilerinin zamanı, konforu, tatili, konaklaması, evinden işine gitmesi, çocuğunu alıp sinemaya, tiyatroya götürmesi benim ülkemde bazılarınınkinden daha değerli ve önemli. Hâl böyle olunca bazıları çalışıp, alın teri dökmesine rağmen tüm saydıklarımı ve sayamadıklarımı yapamayacak! Bazıları da trafiği kesecek,insanları bekletecek ve öne geçecek,eşini dostunu milletin vergisiyle tertip edilen organizasyonlara özel uçağıyla, VIP götürecek, makam aracında sessiz sedasız giderken, Ankara/Ulus-Anafartalar Çarşısı önünde belediye otobüsüne binmek için hücum eden garibanları görmezden gelecek vs. vs. Sonra tüm belediye başkanları Avrupa'ya, gezmeye gidecek. Mehmet amca,köyünü Paris'ten âlâ bilecek. Avrupa'dan örnek alıp, hizmeti geri götürmek üzere, milletin vergisiyle seyahat eden belediye başkanları, bu sırada "yahu metro felan bunları boşverin,şarap ve peyniri meşhur diyorlardı, akşama Paris'te neredeyiz" diye yanındakilere soracak. Ne de olsa geri döndüğünde, bayramlarda belediye otobüslerini bedava yapacak! Halk da buna sevinecek! Neden bunları düşünüp, gayretle hizmet etmeye çalışsın ki! İşte bu hayıflanma anlarımdan birinde, 3.04.2017 öğleden sonra saat bir buçukta, bir metrodan diğerine aktarma yaparken indirimli bilet kullandığım için 85 Euro ceza yedim. Ve rüya bitti! Paris, bundan sonra benim için bir hiçsin! Dünya beşten büyük ey Paris! Kahire 82, Şam 83, Bağdat 84, Mekke 85, Medine 86, bu oyun bitti Paris! Bu oyun bitti! Seni 87. vilayetimiz yapmasını biliriz! 85 Euro'nun intikamını almak için, vatan için, millet için, mesajınızı aldım, haydaaaa ver mehteri! 😂
2017,Mart,Paris (orijinal boyut için resme tıklayınız)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder